?

Davranisci yaklasim

Davranışçı yaklaşım

Davranışçı yaklaşım, rusya'da ivan pavlov'un abd'de edward thorndike'ın çalışmaları ile başlamıştır. pavlov klasik şartlanmayı ortaya koymuştur. thorndike ise etki kanunu ve egzersiz kanunu gibi bir takım kanun ve kuralları belirlemiştir. watson, guthrie, hull, skinner diğer önemli davranışçılar olarak belirtilebilir.



davranışçı kuramlar, öğrenmenin uyarıcı ile davranış arasında bir bağ kurularak geliştiğini ve pekiştirme yoluyla davranış değiştirmenin gerçekleştiğini kabul eder. ıvan pavlov, laboratuarda köpeğin salgı sistemi üstüne çalışmakta iken, köpeğin yalnızca yiyecek getirildiğinde değil, yiyeceği kendisine getiren kişiyi gördüğünde de salya akıttığını fark etmesi üstüne geliştirdiği klasik koşullanma, davranışçı akımın en fazla bilinen öğrenme kuramıdır.



öğrenmeyi pavlov gibi koşullanmış tepki olarak açıklayan guthrie, öğrenmedeki bütün zihinsel unsurları reddetmektedir. ona göre öğrenme, uyaran ve tepki arasındaki ait ibarettir. bu uyarana eşlik eden eylem (tepki), söz konusu uyaranın her görülüşünde tekrar ortaya çıkar. diğer bir söylemle, belli bir taktirde bir davranışta bulunmakta olan birey, benzer durumla karşılaştığında hep aynı davranışı gösterir. guthrie'ye göre öğrenmenin oluşabilmesi için ödül veya pekiştirmeye de gerek yoktur. ona göre öğrenme, tepkinin uyarana karşı ilk gösterilişinde gerçekleşmektedir.



davranışçı akımın diğer tanınmış çalışması thondrike tarafından yapılmıştır. thondrike, öğrenmeyi bir sorun çözme olarak görmüş ve problemle karşılaşıldığında yapılan çeşitli deneme-yanılma davranışlarıyla çözüm üretildiğini savunmuştur. ona göre insanların ve insana yakın hayvanların öğrenme şekli deneme-yanılma yoluyla gerçekleşen bir öğrenmedir.



thorndike'ın yaptığı deneyde, kafese yerleştirilen kedi dışarıdaki balığa ulaşmak (veya dışarı çıkmak) için yaptığı sağa-sola koşma ve sıçramalar anında tesadüfen kapı mandalına bağlı ipi çekmesi neticesi kapı açılmış ve dışarı çıkmayı başarmıştır. bu deney tekrarlandıkça kedinin kafesten çıkmak için yaptığı deneme-yanılma davranışları azalmış ve kedi mandalın bağlı olduğu ipi daha kısa sürede çekerek dışarı çıkmayı öğrenmiştir. thorndike, bu çalışmadan deneme-yanılma anında yapılan davranışların kalıcı olduğu (öğrenildiği), diğerlerinin ise terk edildiği sonucuna ulaşmaktadır.



1. ıvan p. pavlov ve klasik koşullanma:



yiyeceklerin sindirilmesinde salyanın rolünü inceleyen rus fizyoloğu pavlov, deneylerini daha çok köpekler üstünde yapmıştır. pavlov köpeklerin yalnız yiyecek verildiği vakit değil, boş yemek tabağını gördüklerinde hatta yemeği getiren kişinin ayak seslerini duyduklarında da salya çıkardıklarını görmüştür. böylece doğal tepkilerin koşullandırılabileceğini ve zaman geçtikçe tarafsız uyaranlarla oluşturulabileceğini keşfetmiştir.



pavlov, bu hedefle yaptığı deneylerde, köpeğe yiyecek vermişken, yiyecekle birlikte ya da yiyecekten bir miktar sonra zil çaldığında ve bu durum pekçok kez tekrarlandığında bir müddet sonra yiyecek verilmediği halde bile köpeğin salya salgıladığını tespit edilmiştir. yani zil sesinin yiyeceğin yerini aldığını görmüştür. bu durum köpeğin zil sesinden sonra yiyecek geleceğini öğrenmiş olduğunu ortaya koymaktadır.



başka bir değişle, köpek zil sesine koşullanmıştır. zil başlangıçta tarafsız uyarıcı iken, koşullanmadan sonra koşullu uyarıcı haline gelmiştir. yiyeceğe karşılık salya akmasına doğal tepki, zil sesine karşı oluşmasına da koşullu tepki denmektedir. buna aslının yerini alma ilkesi denir. burada, tarafsız uyarıcı doğal bir uyarıcı ile birlikte çok sık tekrarlandığı için onun yerini alabilecek bir duruma gelmiştir. tarafsız uyarıcı doğal uyarıcı ile birlikte ne kadar sık tekrarlanırsa o kadar güçlenir ve pekiştirilir.



köpeğin bu şekilde koşullanmasını üç aşamalı olarak şu şekilde gösterebiliriz.



1) koşullandırmadan önce. yiyecek (du) & reg; salya (dt)



2) koşullandırma sırasında zil sesi (ku) salya yiyecek (du)



3) koşullanmadan sonra zil sesi (ku) & reg; salya (kt)



baymur'a göre, pekçok öğrenme, koşullandırılmış refleksler zincirinden oluşmaktadır. örneğin biberonla beslenen bir çocuğa ağladığı vakit biberon verildiğinde susar. bu, doğal bir tepkidir. bir müddet sonra, süt şişesini görünce susar ve bekler. buna birinci dereceli koşullanma denir. daha sonra ise, yalnız annesinin sesini duyunca susar. buna da ikinci dereceli koşullanma denir. böylece iyi öğrenilmiş, koşullu tepkiler daha ileri koşullu tepkiler için doğal, şartsız uyarıcı rolünü oynar ve koşullanmalar zincirleme olarak devam eder; doğal tepkilerde çevre koşullarına göre değişmeler olur koşullanmış refleksler zinciri şematik olarak şu şekilde gösterilebilir.



biberon dudağa değince u & reg; t susar (dt)



süt şişesini görünce u & reg; t susar (bdk)



annesinin sesini duyunca u & reg; t susar (idk)



kısaca, klasik koşullanma kuramına göre öğrenme süreci etki (uyarıcı) ve refleks tepkiler arasında çağrışımlar kurmaya dayanır. buna göre, öğrenmeden önceki durum denetim altına alındığı takdirde öğrenme gerçekleşir ve istenilen davranışlar kazandırılabilir.



2. watson



watson'a göre, doğa bilimlerinde olduğu gibi psikolojide de yalnız somut ve gözlenebilir davranışlar ölçülebilir. zihin ya da bilinç nesnel bir husus değildir ve dolayısıyla bilimsel yöntemlerle incelenemez. dolayısı ile psikolojinin uğraşı alanı herkes tarafından görülebilen davranışlar olmalıdır. ona göre, konuşma boğaz kaslarının hareketleri, düşünme sessiz konuşma, duygulanma ise organlardaki kas eylemleridir. watson insanların içgüdülerle, zihinsel kabiliyet ve eğilimlerle dünyaya gelmediklerini, dolayısı ile de, davranışların gerisinde bu tür özelliklerinin bulunmadığını ileri sürer. ona göre, davranışlar koşullanma yolu ile öğrenilir.



tüm çalışmalarını davranışlar üstünde odaklaştıran watson, davranışların başlangıç noktası olarak refleksleri kabul eder. insanların uyaran tepki bağlarıyla doğduğuna inanır ve bunlara refleks adını verir. refleksler nörofizyolojik yapının bir fonksiyonu olarak insanın davranış kapasitesini oluştururlar. koşullanan refleksler yeni davranış şekilleri olarak kazanılırlar ve davranış repertuarını zenginleştirirler.



bu durum, yani öğrenme klasik koşullanma kurallarına göre oluşur. ancak, watson'a göre koşullanma süreci, yalnız çeşitli uyarıcılara tepkilerde (koşullu tepki) bulunmayı öğrenme biçiminde değil, aynı zamanda davranış repertuarında bulunmayan yeni tepkiler vermeyi ve daha karmaşık davranışlarda bulunmayı öğrenme olanağı temin eder. watson'a göre karmaşık ve becerili bir davranışta uyarıcı ile tepki arasında meydana gelen bağların ardışıklığını sağlayan üç esas vardır:



(a) bağ ilkesi:



bu ilkeye göre karmaşık ya da becerili davranışı oluşturan koşullu uyaranla tepki arasında bir bağın oluşması ve bunun zincirleme olarak sürmesidir. bundan dolayı koşullanmış bir dizi uyarıcı-tepki bağları zinciri oluşmuş olur.



(b) sıklık ilkesi:



belirli bir uyarıcıya karşı daha sık gösterilen bir tepkinin, aynı uyarıcı ile karşılaşıldığında gösterilme olasılığının daha fazla olmasıdır.



(c) yenilik ilkesi:



belirli bir uyarıcıya karşı yapılan en yeni davranışın, uyarıcı tekrar edildiği vakit, ortaya çıkma olasılığının daha yüksek olmasıdır.



watson'a göre, her tür öğrenmeyi bu ilkelerle açıklamak olanaklıdır. ancak watson'un becerileri koşullu reflekslerin ürünü olarak görmesi kurumsal düşüncelerine yöneltilen esas eleştirilerden birini oluşturmaktadır. watson, duygusal tepkilerin öğrenilmesi ile de öğrenilmiştir. ona göre korku, öfke ve sevgi olmak üzere doğuştan gelen üç esas duygusal tepki kalıbı vardır. akılcı olmayan korkular koşullanma ile ortaya çıkar.



3. thorndıke



thorndike'ın öğrenme kuramına bağ kuram denildiği gibi, sınama-yanılma yoluyla öğrenme de denmektedir. thorndike'a göre en yaygın öğrenme şekli sınama-yanılma yoluyla öğrenmedir. belli bir hedefe ulaşma çabası içerisinde olan organizma, hedefe ulaşmak için bir takım tepkilerde bulunur. bu tepkilerden biri raslantısal olarak organizmanın hedefe ulaşmasını temin eder. bundan sonra, hedefe götürmeyen tepkiler terkedilirken, hedefe ulaştıranların tekrarlanma ihtimali çoğalır. en sonunda yalnız problemin çözümüne götüren tepki ya da tepkiler yapılarak öğrenme sağlanmış olur.



thorndike bu hedefle, kedi, köpek ve maymunlarla deneyler yapmıştır. kedilerle ilgili deneylerinde aç bir kediyi kafese yerleştirmiş ve dışarıya bir parça yiyecek koymuştur. kafesin kapısı bir mandala basılınca açılacak biçimde düzenlenmiştir. kafes içerisinde kedinin bir takım hareketler yaptığı gözlenmiştir. hareketlerden biri kafesin kapısının açılmasını sağlamış ve kedi dışarı çıkmıştır.



hala aç olan hayvan kafese tekrar konmuş birkaç deneme ve yanılmadan ya da deneme ve başarı girişimlerinden sonra kapı açılmıştır. sonraki denemelerde başarı gösteren hareketler yerleşmiş, başarı gösteremeyen olanlar terk edilmiştir. en sonunda kedi kafese konduktan kısa bir müddet sonra dışarı çıkmayı başarmıştır. kısaca, ilk denemelerde hayvanın problemi çözme vakti olabildiğince uzundur; fakat denemeler ilerledikçe bu müddet azalmaktadır. ancak azalma tertipli olmamakta, öğrenme yavaş yavaş oluşmaktadır.



thorndike başlangıçta sınama-yanılma yoluyla öğrenme adını verdiği kuramını sonraları seçme ve birleştirme yoluyla öğrenme olarak adlandırmıştır. bir sorun durumu ile karşılaşan birey, hedefe ulaşmak yada problemi çözmek için, mümkün tepkiler arasından bir kısmını seçer, dener ve neticelerine göre bazı uyarıcı-tepki bağı oluştururken bazılarını eler. thorndike'ın açıklamalarına göre, geçmişte kurulmuş olan uyarıcı-tepki bağları problemin çözümünde büyük bir önem taşır. thorndike yaptığı pekçok denemeden sonra üç öğrenme ilkesi tespit edilmiştir.



a) etki ilkesi:



etki ilkesi uyarıcı ile tepki arasındaki bağın güçlenmesini ya da zayıflamasını açıklar. bu ilkeye göre bireyin sınama-yanılma davranışları sonucunda başarıya ya da başarısızlığa, ödül ya da ödülsüzlüğe (cezaya) yol açan en ideal tepkiyi seçeceği var sayılmaktadır.



thorndike, önceleri ödül ve cezanın öğrenme olayını aynı biçimde etkilediğini düşünmüş, fakat sonraki deneylerinden ödülün daha etkili olduğunu görmüştür. ona göre, ceza; yanlış tepkinin tekrarlanma olasılığını, ödülün doğru tepkiyi arttırma ihtimali kadar azaltmamaktadır.



b) alıştırma ilkesi



alıştırma ilkesi tekrara bağlı olarak alışkanlığın oluşmasıdır. bu ilke 'uygulama kusursuzu yaratır' düşüncesine dayanmaktadır. öğrenme olduktan sonra uyaran-tepki bağının güçlendirilmesi için alıştırma yapmak gerekmektedir. alıştırma bu bağın güçlenmesine, alıştırmanın olmaması ise zayıflamasına yol açar. bağın güçlenmesi öğrenmenin devamlılığını temin eder, zayıflaması da unutmaya sebep olur.



c) hazır oluş ilkesi:



hazır oluş belirli bir konunun, gelişi güzel bir kademede öğretilebilme vaktini belirtir. thorndike hazır olmayı sadece fizyolojik açıdan ele almaktadır.



4. edwın r. gutherıe



gutherie'nin öğrenme kuramı pekçok yönden pavlov, watson ve thorndike'ın öğrenme kuramlarına benzer. o da 'koşullu tepki' terimini aynı anlamda kullanır ve bu terim esas olarak kuramını sistemleştirir. bununla birlikte öğrenme sürecini değişik bir biçimde yorumlar. bu benzerlikler ve değişiklikler kuramının özünü oluşturur. öğrenmede bütün zihinsel unsurları reddeden gutherie'nin kuramı, birbirine bağlı iki esas ilkeye dayanır. birincisi 'bitişiklik ilkesi,ikincisi ise 'öğrenme ilk denemede oluşur ilkesidir.



a) bitişiklik ilkesi:



gutherie'ye göre, uyarıcı ile tepkinin birbirine bağlanması öğrenmenin temelini oluşturur. buna bitişiklik ilkesi denir. bitişiklik ilkesi bir uyarıcı durumu ile birlikte bulunmakta olan bir hareketin aynı uyarıcı ile karşılaşıldığında tekrardan görülmesi olarak açıklanabilir. örneğin aç bir kedi için en ideal hareket yiyecek elde etmek iken, sıkıcı bir taktirde olan kedi için bundan kurtulmaktır. burada uyarıcı ile tepkinin eş zamanlı olarak birleşmesi söz konusudur, yani öğrenme ideal bir tepki ideal bir uyaranla çağrışım yaptığı vakit oluşur.



b) öğrenme ilk denemede oluşur ilkesi:



bir uyarıcı bir tepki ile ilk kez bitiştiği vakit en yüksek birleştirici, cağrıştırıcı gücünü kazanır. yani öğrenme ilk denemede ya hep ya hiç biçiminde oluşur. bu ilke, her ne kadar alışkanlıkların uygulama sonucunda geliştikleri gerçeği ile çeliştiği izlenimini veriyorsa da, öğrenme ve unutma konusunda çok sayıda düşüncenin ortaya çıkmasına neden olmuştur.



gutherie güdülerin uyarıcı-tepki dizilerini oluşumunda önemli olduğunu belirtir. öğrenmede, güdülenmeden daha çok hangi tepkilerin hangi uyarıcılarla birlikteoluştuğuna dikkat etmek gerekmektedir. gutherie'nin kedilerle yaptığı bir deneyde, sorun kutusundan çıkan kedilerin çoğunun yiyeceği yemedikleri saptanmıştır. çünkü, burada kedi için önemli olan sıkı olan sorun kutusundan kurtulmaktır. gutherie, davranışların değiştirilmesinde etkili olabilecek üç yöntemin kullanılmasını salık verir. bunlar.



eşik yöntemi: eşik, bir tepki oluşturabilecek en yorgunluk yönteminde, uyarıcıyı organizmada tepkisel bir yorgunluk oluşuncaya kadar tekrar etmek söz konusudur. sonunda, yorulan organizma uyarıcı duruma başka tepkiler vermeye başlar. örneğin, aşırı derecede sigara içerek sigaraya karşı negatif bir tepki geliştirmek ve sigarayı bırakmak gibi.



karşıt uyarıcılar yöntemi: istenilmeyen davranışı yol açan uyarıcılar farklı, karşıt davranışlar yaratacağına inanılan diğer uyarıcılarla birlikte verilir. sonra özgün davranışlar yeni davranışlara bağlanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder